“Kimlik o kadar yakıcı şekilde bizi hapsediyor ki, başka şeyleri tartışacak gücümüz kalmıyor” – YAVUZ EKİNCİ

“Kimlik o kadar yakıcı şekilde bizi hapsediyor ki,

başka şeyleri tartışacak gücümüz kalmıyor”

 

Işık Kitabevi’nin bu yıl 29. kez düzenlediği kitap fuarıyla, bir kez daha bizlere bambaşka bir dünyanın kapılarını açtı. Fuar sayesinde bu kez yazar Yavuz Ekinci ile bir araya geliyoruz. Ne zaman yeni bir yazar keşfedip okumaya başlasam, yeni bir dünya ile karşılaştığım hissine kapılıyorum. Sanırım bunun nedeni her yazarın ayrı bir dünyası olduğunu düşünmem. İtiraf etmeliyim ki bu yılki program açıklamadan önce, ben Yavuz Ekinci’yi tanımıyordum. Elbette geleceğini öğrenmemle birlikte hemen kitaplarını okumaya giriştim. Bir solukta üç kitabın okudum. Çok etkilendim. Türkiye’de doğan genç Kürt bir yazar, Yavuz Ekinci… Onu hem daha yakından tanımak, hikayesini dinlemek, hem de Kıbrıslı okurlara tanıtmak istedim.

************

“Anlatacaklarım çok olduğu için yazmaya başladım”

Ekinci bugüne kadar dört roman, üç de öykü kitabı yazdı. Genç bir yazar ve bu kısa zamana hayatına pek çok başarı sığdırdı. O kadar da genç değilim dediği anda, yaşıt olduğumuzu ve hala çok genç olduğumuzu söylüyorum. Gülüyor ve röportajımız böylece başlıyor.

“Kitap okuma alışkanlığını üniversite yıllarında edindim fakat edebiyat sadece kitap okumakla olan bir durum değil. Devletin kendi içinde sistematik bir düzeni vardır ve benim ailemle yaşadığım yer daha çok sözlü edebiyatın olduğu bölgeydi. Ben Batman’da doğdum. Dedem bize çok güzel masallar anlatırdı. Köydeki pek çok kişi de bunu yapardı. Çocukluğumda da en sevdiğim şey sırt üstü otların üzerine uzanıp gökyüzündeki bulutlara bakıp, o bulutların şekillerinden karakterler yaratarak onları konuşturmaktı. Batman’da ayrıca yaz geceleri çok sıcak olur ve damda yatılır. Böyle gecelerde de aynı oyunu yıldızlarla oynardım. Böyle bir alt bellekle büyüdüm. Üniversiteye gelince de birlikte vakit geçirdiğim arkadaşlarım çok kitap okuyordu. Böylece ben de onlardan etkilenerek kitap okumaya başladım. Yazmaya da üniversitenin ikinci yılında başladım. Ancak ilk kitabım, uzun bir aradan sonra, 2004 de çıktı. Ben sanırım anlatacaklarım çok olduğu için yazmaya başladım.”

Batman’da doğmuş olmanın ve Türkiye’de yaşayan bir Kürt olmanın onun yazın hayatındaki etkilerini konuşuyoruz. Yazacak bunca şey biriktirmiş olmasının, aslında yaşadıkları ve gözlemledikleri olduğunu düşünüyorum.

“Elbette yazıya başlamam konusunun yaşadığım yer ve gözlemlerime olan etkisi konusunda çok da net bir cevap veremeyeceğim. Bir şekilde herkesi belirleyen doğduğu yerdeki sorunlar ve oradaki avantajlardır. İbni Haldun’nun çok güzel bir sözü var, bilirsiniz. Coğrafya kaderdir der. O nedenle Batman’da doğmamın yazmamda etkisi vardır. Ancak bunun kararını tam olarak ben değil, başkaları vermeli. Okuyucularım bunun cevabını belirlemeli.”

******************************

“Ben bir hikaye anlatıcısıyım, efsane ve masallar ise halkların rüyasıdır”

Ekinci’nin yazdıkları ve anlattıkları beni içine öyle çekti ki her kitabı bir günde bitti. Geride gözümün önünden gitmeyen hayalleri kaldı. Kitaplarında sadece Kürt’ler ve onların hikayelerini anlatmıyor yazar. Metinlerini masallarla ve efsanelerle harmanlıyor. Hele de Günün Birinde isimli romanında bir efsane var ki beni benden alıyor. Sanırım bu sadece bana özgü değil çünkü bu efsaneyi okuyanların farklı mecralarda bunu canlandırmak için sıraya girdiğini de sohbetimiz sırasında öğreniyorum.

“Elbette her kitabın kendine göre bir iç dinamiği var. Son romanım Günün Birinde’nin içinde doğrudur uzunca bir masal var. Amar ve Sara’nın aşkının anlattığım bu kitapta bir anlamda Cevizler Vadisi’nin kuruluşunun efsanesini de anlatıyorum. Bu kitabı yazıp bittikten sonra masalı kitabın içine ekledim. Kitap bittiğinde içinde bir eksiklik hissettim. Bana göre bir bölge tarihiyle, geçmişiyle var olur. Örneğin Kıbrıs sadece gördüğümüz binalardan ibaret değildir. Yüzyıllar önceye dayanan efsaneleri ve tarihi bu adayı Kıbrıs yapıyor. O nedenle özellikle bu kitaba bir masal ekledim. Bu masal da herhangi bir masal değil bu aslında birçok masalın oluşumu. Ben de okuduğum ve duyduğum birçok masaldan etkilenerek bunu yazdım. Başka kitaplarımda da tabii bunlar var. Efsaneler ve masallar halkların rüyasıdır. O nedenle de oldum olası ilgimi çekiyor. Zihnimin bir yanı hep onlardadır. Birçok kitabımda da bu masal ve efsanelerin izleri vardır. Sanırım bundan sonra da bu etkiler devam edecek.”

Yavuz Ekinci bir röportajında ‘yarattığımız karakterlerin kaderini biz yazarlar belirleyemeyiz, aslında onların da kendi kaderleri’ var diyor. Bu cümle ben çok etkiliyor ve başka bir şey anlatmak için yazarın kurduğu bu cümleyi adeta cımbızla metinden ayırarak önüne koyuyorum ve detaylandırmasını istiyorum.

“Yazdığımız bir karakteri ve aslında yarattığımız hayatlarını birebir biz yazarlar çizemeyiz. Çünkü onlar yazarın kuklası değildirler. Biz onları yaratırken, aslında onlara birer bilinç ve yaşam veriyoruz. Bazen bir karaktere bir yol çiziyorum sonra bir de bakıyorum o yol tam tersine gidiyor. O nedenle karakterlerimi birer birey olarak algılıyorum. Hiçbir şekilde de kaderlerinin dışına çıkamıyorum. Ben yazdıkça onlar adeta şekil alıyor, kaderleri çiziliyor. Arka planda yaşanan ve anlatılan olaylar onları bir forma sokuyor. Böyle bir şey hissediyorum.”

Ekinci’yi okudukça onun Kürtlerin yaşadığı sorunları gün yüzüne çıkardığını, görünür kıldığını ve empati yapmamıza olanak sağladığını hissediyorum.

“Bu kitaplarla amacım Kürtlerin sorunlarını ortaya çıkarmak değil. Ben bir hikaye anlatıcısıyım. Bu kitapları yazarken de karakterlerimin bazıları Kürtler. Ama bu metinlerde sorunları gündeme getirme çabam yok tabii. Ancak yaşadığım yer karakterlerin şekillenmesinde etkili oluyor. Ben okuru rahatsız eden metinler yazma peşindeyim. Benim metinlerimin bir derdi olmalı. Okuyucunun uykusunu kaçırmalı, onu rahatsız etmeliyim. Örneğin son romanımda bir felaketi beklemenin yarattığı tedirginliğin ne anlama geldiğini okura anlatmaya çalışıyorum. Bu Türkiye’de olur başka yerde de… Aslıda, dünyanın, hepimizin içinde bulunduğu durum budur. Çünkü artık dünyanın hiçbir yerinde, hiç birimiz güvende değiliz. Hep bir felaketi bekliyoruz, tedirgin yaşıyoruz”

Konu tedirginlikten açılmışken yazarla Türkiye’de Kürt olmanın nasıl bir duygu olduğunu konuşuyoruz. Yıllardır uzaktan gözlemlediğimiz bu hali bir de içinde yaşayandan dinleyelim istiyorum… Soruya cevap vermeden önce biraz düşünüyor.

“Türkiye’de Kürt olmak çok zor bir şey, aslında kimliklerin kendisi yakıcıdır. Kimliklerin kendisi aynı zamanda insanların bakış açısını ve algısını değiştirir.  Türkiye’deki Kürt algısı, çoğunlukla Kürt sorunu olarak okunuyor. Durmadan bir Kürt sorunu ifadesi kullanılıyor. Sorun ve Kürt kelimelerinin bile yan yana gelmesi, bana göre başlı başına bir yanlış. Oysa Kürtlerin tek istedikleri bulundukları coğrafyada var olma ve yaşama hakkıdır. Başka da bir talepleri yoktur. Umut ediyorum ki en kısa zamanda kimlik konusu az tartışılır hale gelir. Türkiye ve insanlık başka şeyleri tartışır. Maalesef kimlik o kadar yakıcı şekilde bizi hapsediyor ki başka şeyleri tartışacak gücümüz kalmıyor. Oysa insanlar kimliklerini kendi seçemiyor. İnsanoğlu düşünen bir varlıktır denir ya hep, oysa bence insan düşünmekten daha öte tercih eden, seçimler yapan bir varlıktır. Kimliğimiz ise hayatımızda seçemeyeceğimiz tek şeydir.”

***********************

“Bir şehri ortasından ikiye bölmek ve sınır koymak trajedinin ta kendisi”

Kıbrıs’a ilk kez gelen Yavuz Ekinci adadan çok etkilendiğini, en çok Girne’yi beğendiğini hatta bir sonraki romanını burada yazmak için bazı adımlar attığını söylüyor. Ben hemen bir öz eleştiri yaparak bir de Girne’yi 15 yıl önce görseydiniz diyorum.

“Kıbrıs’a ilk kez geliyorum. Kıbrıs üzerinden söyleneneler, okuduklarım, izlediklerim ve dinlediklerim var. Ancak insan gelince ve görünce daha iyi anlıyor. Burada bir trajedi var ve bu ortada, görünür bir trajedi. Bir şehri ortasından ikiye bölmek ve sınır koymak trajedinin ta kendisi… Burada çok renkli bir tarih var ve bu tarihi yok sayarak, askeri üniforma giyer gibi herkesi aynı kılığa sokmaya çalışmak bir ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür. Kısa zamanda dilerim ki uzun süredir bu enerjinizi heba eden çözümsüzlük durumu ortadan kalkar. Kıbrıs Kıbrıslılara bırakılarak, Kıbrıs’ı yine Kıbrıslıların yöneteceği bir düzeni hayata geçirmek gerekiyor. Yoksa kendi düşünceni dikte ederek, insanları dönüştürmeye çalışmak yapılacak en büyük yanlıştır.”

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir