“Bilbay Eminoğlu işinde mükemmeliyetçiydi” ALİ BATURAY
Gazeteci Bilbay Eminoğlu çok yönlü kişiliğiyle, gazeteciliğe adadığı ömrüyle, mesleğine gösterdiği özenle anılmaya devam ediyor. Yazılarından derlenen Dillere Destan Kıbrıs kitabı ise yaşadığımız toprakları onun gözünden okunmak, nereden nereye geldiğimizi, hangi noktalarda aynı yerde saymaya devam ettiğimizi anlamak için önemli bir çalışma. Ali Baturay’ın kitap için yazdığı önsözü okuduktan sonra, içeriği konuşmaktan öte, ölümsüz bir dostluğun hikayesini dinlemek için kapısını çalıyorum. O hüzünle anlatıyor ama ben öykünerek dinliyorum…
“Aslında Bilbay abi ile 1990 yılında Halkın Sesi gazetesinde çalışırken tanıştık. Fakat o dönem kısa sürdü çok fazla birlikte çalışamadık. 2003 yılında ben Kıbrıs gazetesinde gece editörlüğü yaparken bana yardımcı olarak işe başladı. Çok sevinmiştim. Onu her zaman, Bayrak Radyo Televizyon Kurumu’nda çalışırken de takip ederdim. Emekliliğinin ardından bizimle çalışmaya başladı. Kitabın önsözünde de belirttim ansiklopedi gibi bir insandı. O yanımda olduğu zaman kendimi güvende hisseder, olayları araştırma ihtiyacı duymazdım. Kıbrıs tarihinin kitaplarda okuduğumuz dönemlerine şahitlik etmişti. Bunun yanında çok okurdu, Türkçeye çok vakıftı. Takıldığımda hep ona sorardım. Bilbay abi sen hiç izin alma, hep yanımda ol derdim. Çok hassastı. Bazen bir kelime için saatlerce sözlük karıştırır, internetten araştırırdı. Ona mızır derledi ama mükemmeliyetçiydi. Köşe yazısını defalarca değiştirirdi ve teknik ekip de buna çok kızardı. Yazdıklarını her okuduğunda değişiklik yapardı. Haberler konusunda da öyleydi. Tam iş bitti derken, bir haberin başlığında, girişinde değişiklik yapardı. Değiştirelim de yarın kimse bizi eleştirmesin derdi, mızır diye anılırdı. Oysa ben onun, özenli halini çok severdim. Her zaman yeni, değişik fikirleri vardı. Ben her zaman ona destek olurdum. Dostluğumuz her zaman devam etti hiç ayrılmadık.”
Bilbay Eminoğlu ilk kez köşe yazısı yazmaya Ali Baturay’ın ısrarı sonucu başlıyor. Böylece bugün bile okumaktan hiç sıkılmayacağınız, özellikle Kıbrıs’a dair unutulmaz anılarla bezenmiş, metinler toplumsal bir miras olarak belleklerimizde yer alıyor.
“o yıllarda Ekran ekinde benim geçmiş olayları anlattığımı, Naftalin Kokusu ismini verdiğim bir köşem vardı. Çoğunlukla geçmişi araştırır, eski olayları anlatır, bugünle kıyaslardım. O da bana her zaman Lefkoşa’nın eski günlerini anlatırdı. Bir gün ondan benim köşem için bir yazı kaleme almasını istedim. Okuyucular da çok beğendi. Böylece birkaç yazı daha yazdıktan sonra, gazetede geçmişi anlatan yazılar yazmaya başladı. Teknolojiyi her zaman yakından takip eden, çağı yakalayan, kendini geliştirmeye açık bir kişiliği vardı. Her konuda fikir sahibiydi. Her zaman haberin içindeydi. Annan Planı günlerindeydik, çözüm olmasını isteyen biriydi. TMT’de yer almasına ve geçmişte Kıbrıslı Rumlardan rahatsız olamasın rağmen çözüm istemesi önemliydi. Özellikle de kendi nesli ile fikirlerini paylaşmasını, yaşadıklarına rağmen neden çözüm istediğini anlatmasını istiyordum. Böylece haftanın beş günü köşe yazısı yazmaya, hafta sonları ise nostalji yazılarıyla bize geçmişi anlatmaya devam etti. Kitapta da görüyorsunuz, geçmişi anlatan her yazısı ayrı bir özellik taşıyan hikayeler, hepsi çok kıymetli anılar. İyi ki yazması için ona ısrar etmişim diyorum.”
Kitapta Eminoğlu’nun özellikle Lefkoşa’yi anlattığı yazıları karşısında şaşkına dönüyorum. O öyle bir Lefkoşa anlatıyor ki, okuyucuya o Lefkoşa bu Lefkoşa olamaz dedirtiyor. Ali Baturay’da bu düşüncemi destekliyor.
“Lefkoşa’da gençliğinde foto Bilbay olarak bilinirdi. Gazetecilik yapar, Lefkoşa’yı motosikletle dolaşır, herkes onu tanırdı. Çok iyi bir hafızaya sahipti, çok sevilirdi. Elbette tüm bunları kaleme almaya başladığında ortaya büyük bir zenginlik çıktı. Kitapta da görüyorsunuz gerek teşkilatta gerekse de gazetecilik yıllarından şahit olduğu olaylardan derlediği pek çok hikayesi var. İngilizce ve Rumcası çok iyiydi. Çok daha başka bir iş tercihi yapabilecek donanıma sahipti. Böyle çok teklifler aldı. Ancak Bilbay abi her zaman gazetecilik yapmayı, çok daha zahmetli çalışarak, daha az kazanmayı tercih etti.”
Kitap için seçilen yazılarında Kıbrıs’ın insan manzaralarına dair bilgiler edinip, eksik bildiğimiz tarihi olaylara da şahitlik ediyoruz. Araplara satılan kızlar arasında Rum kızların olduğu bilgisi kuşkusuz en çarpıcı örneklerden biri…
“Ben de Bilbay abi yazmadan önce Araplara Rum kızlarının da satıldığını bilmiyordum. Bazı kişileri gidip bularak, bu konularla ilgili konuşturmuştu. İnsanları gider, arar bulur sonra onları konuşmaya da ikna ederdi. Böylece ortaya çok güzel çalışmalar çıkardı. Bizlere de adım adım tüm süreçleri anlatırdı. Bazen bir yazı için bir hafta uğraştığı olurdu. Elbette yaşadıklarının tümünü anlatması mümkün olmazdı ama derleyerek ortaya çok güzel hikayeler çıkarırdı.”
Onun siyasi ve sosyal sorunlarını içeren yazılarını bugün yeniden okumak, hayatımızda hissettiğimiz değişen hiçbir şey yok algısını tetikliyor.
“Bilbay abi iyi bir arşivciydi. Bir olay oldu mu gider gazeteleri karıştırır, önceden de nasıl benzer bir olayın yaşanmış olduğunu bize hatırlatırdı. Lefkoşa’da yaşanana büyük sel felaketi günlerinde de yine aynısını yapmış, yıllar önce nasıl benzer bir sel felaketinin yaşandığını hatırlatmıştı. Bunun gibi pek çok olay yaşıyoruz. Ben bir dönem köşe yazısı yazmayı bırakmıştım. Sürekli kendimi tekrarladığımı düşünüyordum. Bazen sürekli aynı şeyleri yazıyorum gibi geliyor. Belki okurlarımız hayatın akışı içinde bunu çok fark etmiyor ama benim gibi yılardır bu mesleği yapana meslektaşlarımın, bunu hissettiğine eminim. Bazen yazdıklarımla ilgili başlık bulmakta dahi zorlanıyorum çünkü yıllardır aynı sorunlarla mücadele ediyoruz. İleri gidemiyoruz hatta geçmişi özlüyoruz. Bilbay abi de sıklıkla bize bunu hatırlatırdı.”
Kuşkusu Ali Baturay ve Bilbay Eminoğlu’nun birlikte pek çok yaşanmışlığı var. Ancak her zaman bir anı vardır ki unutulmazdır. Ali Baturay gülerek o güne gidiyor…
“Yazdığı bir yazıda bir harf eksik çıkmıştı. Bunun sonucunda da ortaya küfür çıkmıştı. Yaprak dolmasını anlatırken yazdığı eksik bir harften dolayı bu olay yaşanmıştı, ama o çok üzülmüştü. Hiç unutmuyorum hatta ağlanacak bir şey mi diyeceksiniz ama ağlamıştı da. Bu aramızda zamanla espri konusuna dönüşmüştü. Hala da gazetede aramızda şakasını yaparız. Bunu ilk fark eden, arayan Sadrazam komutan olmuştu. Bu dolmanın tarifini bana da versenize demişti. Böyle çok fazla anımız var tabii. İlk başta çok üzülse de sonra kendi kendiyle dalga geçmesini de bilirdi. Ama hatalarını tekrarlamamamız için bize daima telkinde bulunurdu.”