“Sanatla tüm engellerin aşılabileceği kanısındayım” – AYHATUN ATEŞİN

“Sanatla tüm engellerin aşılabileceği kanısındayım”

Ayhatun Ateşin kendine özel kişiliğiyle her zaman isminden söz ettirmeyi başaran ve inandıkları için savaşan örnek bir insan. Bitmeyen sanat tutkusuyla bu kez zorlu bir yola baş koydu. Yeni projesiyle Kıbrıs’a, adaya kaybettiği eserlerini yeniden kazandırıyor. Dünyadan ve Kıbrıs’tan pek çok sanatçının destek verdiği proje devamı için devletten de katkı bekliyor. Ateşin serzenişte bulunmadan edemiyor  “o kadar içi boş ve günü birlik etkinliklere destek veriyoruz ki.”

“Kaybettiğimiz eserlerin replikalarını üreterek onları yeniden kazanma çabası başlatıyoruz.”

“Günün sonunda dilerim ki replikalarla gerçekler değiş tokuş yapar. Eserlerimiz ait oldukları topraklara döner.”

“Farklı milliyet veya düşüncede de olsak başka sanatçılarla olduğu gibi Kıbrıslı Rumlarla da birlikte üretebiliriz”

 

300 REPLİKAYLA BAŞLAYAN MACERA

Uluslararası Akdeniz Pişmiş Toprak Sempozyumunun öyküsü uzun bir hikayenin sonucu. Bir anlamda orijinallerini kaybettiğimiz eserlerin yeniden doğuşu. Proje için canla başla çalışan Ateşin süreci özetliyor.

“Uluslar arası 3. Akdeniz Pişmiş Toprak Sempozyumu ilk önce Akdeniz’de bir köyde başladı. Binlerce yıl önce orada bulunan pişmiş toprak heykelciklerinin bin tanesinin İsveç’e götürülmesi üzerine başlayan öykümüz var. Biz sanatçılar da Akdeniz köyünde, heykelciklerin tapınağının bulunduğu noktada açık alan atölyesi oluşturarak 300 civarında heykelin replikalarını yapmakla projeye başladık. İlk heyecan çok önemliydi. Birçok tarihin fışkırdığı bir köyde kırk bir skatılımcı ile bunu paylaştık. Çok ses getirdi ve ardından devamı geldi. İkinci ve üçüncüsü de Lefkoşa Bedesten’de yapıldı. Tüm bu süreçlerde sadece eserlerin replikalarını, kopyalarını yapmakla kalmadık düzenlediğimiz panellerle seramiğin dününü bu gününü Neolitik dönemden bugünlere uzantısını bilim adamlarıyla tartıştık.”

Kaybettiğimiz eserleri replikaları ile yeniden yaşatmak kuşkusuz çok önemli ve özverili çalışma anlamına geliyor. Sanatçı için bunun anlamını Ateşin’den dinliyoruz. “Aslında dünyada bir ilki gerçekleştirdik. Replika yapıp sempozyum oluşturmak daha önce hiç yapılmadı. Genelde sanatçılar pişmiş toprak sempozyumlarına davet edilirken birikimleri ve yaratılarıyla kendi eserlerini üretirler. Oysa biz replika yapıyoruz bir anlamda sanatçıları kopya etmeleri için davet ediyoruz. Bu çok zor, bir süre sonra sanatçı istemeden de olsa ruhunu yaptığı eserler katıyor. Ancak birçok uygarlığa ev sahipliği yapan, bu adadan taşınan, kültürümüzün zengin hazineleri dünya müzelerini aydınlatıyor. İsveç, İngiltere, Romanya, İrlanda ve İsrail ve daha pek çok ülkede eserlerimiz var. Binlerce yıl önce taşınan bu eserler oysa ait oldukları yerde Kıbrıs’ta olmalı. Dünyada bu çok önem arz eden bir konu. Biz de bunların replikalarını üreterek onları yeniden kazanma çabası başlatıyoruz. Günün sonunda dileriz ki replikalarla gerçekler değiş tokuş yapar. Eserlerimiz ait oldukları topraklara döner.”

Sanatçı için sanıyorum ki yoktan bir şeyleri var etmek çok daha kolay. Oysa bu çalışma ile var olan eserler yeniden yaratıldı. Kuşkusuz keyifli ama bir o kadar da zor oldu. “ Güzel olan bir şey var ki bu eserleri yaparken sanatçılar hep geçmişi düşündü. Geçmişte bu eserler nasıl bir ortamda, kaç günde yapıldı. Yaparken neler düşünüldü diye çok konuştuk. Seramiğin belli teknikleri belli kombinasyonu uygulama, kurutma ve fırınlama gibi belli teknik detayları var. Gerçekten konularında uzman bilim insanlarını, sanatçıları, heykel ve seramik kökenli kişileri davet ederken onların birikimine güvendik. Yine de zorluk yeniden yaparken yaşandı. Normalde böyle eserlerin kopyalarını kalıp çıkarma usulü ile kolaylıkla yapabiliyorsunuz. Replika zaten böyle yapılır. Ancak bizler resimden bakarak yaptık. Hatta bazılarının arkasını bile görmedik. Çok çaba ve özveriyle yapıldı. Şuan birçok akademide, yurt dışında konu üzerinde çalışmaya devam eden sanatçılar var. Bunları taşımak, getirmek de ayrı bir zorluk. Yine de birçok kişi gelip üretmeye, bunları getirmeye ve yapmaya hazır. Şimdi Eylül’de İstanbul Bienali’nde bir araya gelmeyi hedefliyoruz.”

Her sanatçı çokça yalnızdır. Siz sanat için bunca çaba harcarken kendinizi yalnız hissettiğiniz ya da Don Kişot gibi gördüğünüz oluyordur.

“Tabii tüm bunların benim yada proje sorumlumuz Rauf Ersenal’in çabalarından öte bir devlet politikası çerçevesinde yürütülmesi gerekiyor. Ben inanıyorum ki bu proje kültür sanat adına tanınmaya ve fark edilmeye de neden olabilir. Bizler o kadar içi boş ve günü birlik etkinliklere destek veriyoruz ki sanat devlet politikası olarak ele alınmalı ve sürdürülebilir olmalı. Doğu Akdeniz gibi çok önemli bir eğitim kurumu bize katkı sağladı. Bunun yanında özel kuruluşlardan Turcell ve Golden Tulip’ten, Kültür Dairesi ve Vakıflar İdaresi de sponsorlarımız arasında yer aldı. KKTC Cumhurbaşkanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve Altınbaş Holding’de projemize katkı koydu. Ancak şunu açıklamak istiyorum ki bu çok büyük bir proje. Büyük adımlar atmak için daha fazla elbirliği gerek. Ben istiyorum ki küratör olarak sadece sanatsal işlerle uğraşayım. Diğer sanatçılarla birlikte nasıl çalışacağımı ortaya çıkarılan eserleri hangi ülkelerde, nerelerde sergileyebileceğime kafa yorayım. Bize inanan çok insan var. Bunun için çalışmaya devam edeceğiz. Bir sonraki çalışmada yurt dışında çok daha fazla ses getireceğimize inanıyorum. ”

Ateşin’le projede yer alan sanatçılardan ve Akdeniz Kültür Sanat Sempozyumu’nun iki toplumlu olma ve kaybolan eserlerimizi birlikte yaşatma ihtimalini de konuştuk.

“Daha önce iki toplumlu projeler için birlikte çalıştığım Kıbrıslı Rum sanatçılar oldu. Bu üçüncü sempozyumu birlikte yapalım diye yola çıktık ama onlar bizim kadar cesur çıkmadı. Kısa zamanda biz bu kadar üretken olmayız dediler. Diğer davetli sanatçıları ise özellikle eserlerimizin sergilendiği İsveç ve İngiltere’den seçildi. Onlar bu çalışmanın ardından ülkelerine dönünce bu konuyu sorgulamaya devam ettiler. Gidip eserleri de yerinde gördüler incelediler. Belki bir sonraki çalışmalarda Kıbrıslı Rumlarla birlikte çalışabiliriz. Sonuçta aynı topraklardayız. Biz bu Akdeniz’in kültürünü ve neolitikten itibaren birçok süreci olan bu kültürü birlikte özümsedik. Hepimiz seramikçiler heykelciler ve diğer sanatçılar da bu adadan bu topraklardan besleniyoruz. Dolayısı ile burada farklı milliyet veya düşüncede de olsak başka sanatçılarla olduğu gibi birlikte üretebiliriz. Sempozyum boyunca yanımızda olan, birlikte çalışmasak da bize eşlik eden Kıbrıslı Rum sanatçı dostlarım oldu. Heyecanımıza katılarak bizi alkışladılar ve yüreklendirdiler.”

“ÜRETMEYE İHTİYACIMIZ VAR”

Ateşin ‘nin yaptığı çalışmalar yanında karakteri gibi sanatına da yansıyan kendin özgü bir duruşu var. Hem sanatsal görüşünü hem de yeni projelerini heyecanla paylaşıyor.“Sanat evrensel durduğu, üretildiği ve çöpe atılmadığı sürece kucaklanandır. Bende üreterek yaşayan biriyim. Özellikle son dönemde toplumsal farkıdalık yönünde de hayli yol aldım. Bir kez daha devletin kültür sanat politikası olmadığını gördüm.  Oysa kültür ve sanat farkındalığı küçük yaşta toplumlara kazandırılmalı. Özellikle bu sempozyumda  farklı gelişen çocuk ve okullarla da çalışmalar yaptık. Zaman içinde gözlemledim ki toplum olarak dokunmaya, üretmeye ve doğru rehberlerle sanatta yol almaya ihtiyacımız var. Sanat engel tanımadığı gibi sanatla engellerin de aşılabileceği kanısındayım. Bizler sanatla bu engelleri aşarak, kültür sanat adına ivme kazanacak politikalarla daha doğru adımlar atabiliriz. Ne kadar küçük yaşlarda bu alışkanlıkları yeni nesillere kazandırabilirsek o kadar kucaklayıcı, sorgulayıcı ve sorgulatıcı olabiliriz. Son dönemde kendimi toplumsal hareketlerde ve kültür sanat farkındalığı kazandıran projelerde interaktif çalışmalarda buluyorum. Beynim gönlüm hala üretmeye devam ediyor. Şimdi de durağan ve interaktif etkinliklerle yapılan üretimlerin ardından kısa süre sonra sanatseverlerle buluşacak önemli projelerim var. Biz sanatçılar bu kadar değerli ve binlerce yıllık tarihin saklı olduğu bu topraklarda dolaşırken ister istemez üretmeye yöneliyoruz. Göç isimli bir çalışma ile İstanbul’da Büyük Şehir Belediyesi’nin seramik günlerinde yer aldım. Çalışmamla orada çok ilgi gördüm. Bu heyecanla da çok yakında sanatseverlerle buluşacak yeni projelerim kapıda diyebilirim”

 

(BELKİ SERAMİK FOTOĞRAFLARINDAN BİRİNİN YANINA EKLENEBİLİR DİYE DÜŞÜNDÜM…)

Projeye Katılan Sanatçılar

Kaan Canduran

Maria Cotellessa

Ali Asgar Çakmakçı

Katriye Kantık

Jane Jermyn

Aykut Hızlıok

Onur Fındık

Fahimeh Haydari

Funda Susmanoğlu

Eda Taşlı

Gülgün Elitez

Şenay Buluğ

Mert Taşkın Demir

Maxim Delia

Şerif Akşit

Bahire Korol

Sinem Saydam

Hasan Saydam

Mümine Özdemirağ Yağlı

Nevin Neda Halis

Nergül Gezer Dündar

Ayça Akarcan

Cevdet Alparslan

Şenol Özdevrim

Vedia Okutan Gaydeler

Erol Taşsöken

 

 

 

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir